Bilindiği üzere ilamsız icra yoluyla herhangi bir yazılı belge ve hatta gerçek bir borç ilişkisinin mevcudiyeti dahi gerekmeksizin herkesin herkese karşı icra takibi başlatabilmesi mümkündür. Bu durumda takibin borçlusu olan kişi gerçekten bir borcu olmamasına rağmen birçok hukuki prosedür ve masrafla karşı karşıya kalabilmektedir. Borca itiraz süresi olan 7 günlük süreyi kaçırması halinde mallarına haciz konulmasına veya borca süresi içerisinde itiraz etse bile 2-3 yıl kadar sürebilecek olan itirazın iptali davası ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bu süreçler takip borçlusu gözüken kişi bakımından maddi ve manevi bir külfet oluşturmaktadır. Bu sebeple alacaklı olmadığı halde kusurlu biçimde icra takibi başlatan alacaklı aleyhine takip borçlusu gözüken kişinin manevi tazminat talep etme hakkı mevcuttur.
Yargıtay’a göre de alacaklı olmadığı halde icra takibi başlatan kişinin aleyhine borçlunun manevi-maddi tazminat talep etmesi mümkündür.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2019/2535 E., 2020/2544 K. sayılı ve 06.07.2020 tarihli ilamına göre;
“Dava, haksız icra takibi ve haciz nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya borcu olmadığı halde aleyhine icra takibi başlatıldığını, kefil olan babasına karşı da takip başlatılarak evinde haciz ve muhafaza işlemi yapıldığını babasının üzüntüden vefat ettiğini, davalıya borçlu olmadığının tespiti amacıyla açtığı menfi tespit davası sonunda Tarsus İş Mahkemesi'nin 2013/234 esas ve 2014/120 karar sayılı ilamı ile davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, bu karar ile davalı tarafından yapılan icra işleminin haksız olduğunun kanıtlandığını iddia ederek, oluşan maddi ve manevi zararının davalıdan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, haciz işleminin yapılmasında herhangi bir hukuka aykırılık olmadığını, haczin yapıldığı esnada davacının borcu olmadığına dair mahkeme kararı bulunmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
….
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; yapılan haciz işleminin haksızlığı sabit ise de 13.06.2008 tarihli haciz tutanağından haczedilen malların davacının babasına ait olduğu ve babasının da haciz tarihinden sonra ve dava tarihinden önce 08.11.2008 günü ardında mirasçıları olarak eşi ve üç çocuğunu bırakarak vefat ettiği anlaşılmaktadır. Şu halde, davacı lehine ancak miras payı oranında maddi tazminata hükmedilmesi gerekirken haksız haczedilen eşya bedelinin tamamının hüküm altına alınması usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.
Haksız hacze dayalı manevi tazminat istemi 818 Sayılı BK.'nun 49. maddesinden (6098 Sayılı TBK'nun 58. maddesi) kaynaklanan bir sorumluluk olup, kusura dayanan bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle de takip (haciz) yaptıran kişinin takipte veya haciz işleminde kötü niyetli ve kusurlu olduğu olgusu gerçekleşmedikçe ve ağır bir zarar da doğmadıkça manevi tazminatla sorumlu tutulamaz.
Somut davada, hatır için davacı tarafından verilen senette davacının babası da kefil olarak yer aldığı için her ikisine karşı da icra takibi başlatılmış ve kesinleşen takibe dayanarak davacının babasının evine hacze gidilmiştir. Davalının başlatmış olduğu icra takibi ve yapılan haczin haksızlığı sabit ise de ağır kusur ve kötü niyetli kabul edilemez. Şu halde; tüm bulgular birlikte değerlendirildiğinde manevi tazminatın şartları mevcut durumda oluşmadığından davanın tümden reddi gerekirken, kısmen kabulü doğru olmamış bu durumda kararın bozulmasını gerektirmiştir.”
Kararın mefhumu muhalifinden anlaşılmaktadır ki bir kişinin alacaklı olmadığını, bir borç ilişkisinin mevcut olmadığını bildiği halde bir başka kişi aleyhine icra takibi başlatması ve devamında gerçekleşen haciz vb. işlemler neticesinde takip borçlusu gözüken kişinin maddi ve manevi tazminat isteminde bulunması mümkündür.