Bilirkişi Ücretinin Kesin Süreden Sonra Yatırılması Yargıtay

Bilirkişi Ücretinin Kesin Süreden Sonra Yatırılması Yargıtay - 17

BİLİRKİŞİ ÜCRETİNİN KESİN SÜREDEN SONRA YATIRILMASI YARGITAY İÇTİHATLARI

 

 

     Bilirkişi incelemesi, davalarda sıklıkla başvurulan bir delil türüdür. Hakimin bilgisini aşan ve hukuki bilginin ötesinde teknik ve uzmanlık bilgisi gerektiren hususlar ile ilgili olarak tarafların talebi ve mahkemenin kararı ile bilirkişi deliline başvurulması,  uyuşmazlığın çözülmesi için dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesi ile uzman bilgisine başvurulması mümkündür. Bilirkişi deliline dayanılması ve bilirkişi incelemesinin yaptırılması için mahkemece tespit edilen belli bir ücret mevcuttur. Bilirkişi ücreti delil avansı niteliğindedir. Delil ikamesi başlıklı HMK md. 324 hükmüne göre; ‘’Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır…’’ 

Hakimin yargılamalarda bilirkişi ücretinin yatırılması için kesin süre verdiği görülür. Bu kesin sürenin HMK’nın kesin süreyi düzenleyen md. 94 hükmüne ve usulüne uygun olması gerekir. Aksi takdirde tarafların bilirkişi ücretini kesin süre içerisinde veya sonrasında yatırması halinde delile başvurabilme durumunun değerlendirilmesinden de öte bir sorun olarak, usulüne uygun biçimde verilmeyen kesin süre herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacaktır. HMK’nın kesin süreyi düzenleyen md. 94 hükmüne göre; ‘’Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.’’

 

     HMK md. 94 hükmünde kesin süre verilmesinin usulünün yanında kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkının ortadan kalktığı düzenlenmiştir. Öncelikle bilirkişi ücretinin yatırılması için hakim tarafından verilen kesin sürenin usulüne uygun biçimde verilmiş olması gerekir. Akabinde bilirkişi ücretinin yatırılması hususunda da bilirkişi ücretinin hakim tarafından verilen kesin süre içerisinde yatırılmaması durumunda tarafların bu delile dayanmaya devam edip etmeyeceği yönünde bir tartışma ve görüş ayrılığı mevcuttur.

 

     Bir görüşe göre; verilen kesin süre karşı taraf lehine usuli kazanılmış hak doğuracağından bilirkişi ücretinin kesin süreden sonra yatırılması halinde bu delile artık dayanılamayacak, delilden vazgeçilmiş olacaktır. Hükmün de bilirkişi incelemesi olmaksızın kurulması gerekecektir. Burada kanunun lafzına dayanılarak bir yorum geliştirildiği söylenebilir

 

     Bir diğer görüşe ise eğer bilirkişi ücretininin kesin süreden sonra yatırılması yargılamanın gecikmesine (celse atlanılması vs.) sebep olmuyorsa bu delile dayanılmaya hala devam edilebilir ve delilden vazgeçildiği anlamıma gelmez. Burada kesin süreye dair hükmün amaçsal bir yoruma tabi tutulduğu görülür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna göre de, kesin süre verilmesinin amacı tarafların davayı uzatıcı ve hükmü geciktirici tutum ve davranışlarını önlemektir. Hak kaybına yol açmak gibi ağır hukuki sonuçlar doğuran kesin süre kurumunun hakim tarafından dikkatli, duyarlı bir şekilde kullanılması gereklidir. (Yargıtay HGK, 2010/2-221 E., 2010/241 K., 28.04.2010 Tarihli İlamı). Bu kapsamda verilen kesin sürenin usul hukukuna konuluş amacına uygun ve adaletin ve adil yargılanma hakkının tesisi gibi hususlar da gözetilerek, bilirkişi ücreti verilen kesin süreden sonra yatırılmışsa da eğer bu durum yargılamanın uzamasına sebebiyet vermiyorsa bilirkişi incelemesinin yapılması hukukun geneline uygun olacaktır.

 

     Yargıtay'ın bilirkişi ücretinin verilen kesin sürede yatırılmaması halinde işlemin bu süre geçtikten sonra gerçekleştirilmesinin olanaklı olmadığı yönünde kararları olduğu gibi ücretin geç yatırılmasının yargılamanın gecikmesine sebebiyet vermediği hallerde (örneğin bilirkişi ücretinin verilen kesin süreden sonra ve fakat sonraki celseden önce yatırılması ve celseye kadar rapor ve itiraz sürelerinin tamamlanması hali) bilirkişi deliline dayanmaya devam edilebileceği yönünde kararları da mevcuttur. Ancak uygulamanın ikinci şekildeki kararlar yönünde seyrettiği görülmektedir. 

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin aşağıda yer verilen 2017/2438 E. , 2017/1576 K. sayılı içtihadı konu bakımından önem arz etmektedir;

‘’Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dilekçesinde; davalı hakkında tahliye taahhütnamesi uyarınca icra takibi başlatıldığını, davalının icra takibine haksız itiraz ettiğini belirterek davalının itirazının iptalini istemiştir.
Davalı davaya konu taahhütnamede davacının tahrifat yaptığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacı vekilinin kesin süre içerisinde tahliye taahhütnamesinin aslını sunmadığını ve bilirkişi masrafını yatırmadığı için bilirkişi incelemesi yapılamadığını, ancak çıplak gözle taahhütnamede tahrifat yapıldığının tespit edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK. 114/g maddesinde gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 120. maddesinde; “davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya 2 haftalık kesin süre verilir” hükmüne; yine aynı yasanın 324. maddesinde ise, “tarafların her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar, birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde, talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır” hükmü yer almaktadır.
Mahkemece; 23.12.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında, “Davacı vekiline karşı tarafın iddiasına göre dayanakları tahliye taahhütnamesinin aslını l aylık kesin süre içerisinde mahkeme kasasına alınmak üzere ibraz etmelerini ayrıca yapılacak bilirkişi incelemesi için 250.TL de ek gider avansını karşılayıp makbuzunu dosyaya sunmaları için mehil verilmesine aksi halde belirtilen tahliye taahhütnamesinin tahliye edilecek tarih bölümünde oynama yapılarak değiştirildiğinin kendilerince de kabul edilmiş sayılacağının önemle ihtarına ihtar yapıldı ” yönünde ara kararı alınarak ;celse 07.04.2015 tarihine talik edilmiş , davacı tarafça öngörülen gider avansı kesin süreden sonra , ancak bir sonraki celse talikinden 1 ay kadar evvel 06.04.2015 tarihinde yatırılmış, belge aslı mahkeme kasasına alınmıştır.

Dava dosyası tetkik edildiğinde; 07.04.2015 tarihli celsede , kesin süre içerisinde davacı vekili tarafından ödeme yapılmadığından bilirkişi incelemesi yapılmadan davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
 

Hukuk Yargılamasına ilişkin kurallar, yargılamanın düzenli yapılması ve hakkın olabildiğince çabuk elde edilmesi amacını gerçekleştirmek için getirilmiştir. İşte hakkın elde edilmesi için birer araç olan bu kurallar amaca uygun somut bir görevin varlığı halinde uygulama alanı bulurlar. Aksi halde araçla ulaşılması istenilen amaç arasında gerçek ve esaslı bağın bulunmaması anlamsızlığı (şekilcilik) ortaya çıkarır. Mahkemelerin amacı, ne olursa olsun uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak değil, pozitif hukukun ölçüsünde, hakkı belirleyerek sonuca ulaşmaktadır.
Yine hakim, davanın süratli bir şekilde bitirilmesini temel amaç kabul edip, kesin süre kurumunu bu amacın hizmetine vermemelidir. Zira davanın makul sürede bitirilmesi adil yargılama hakkının bir unsuru ise de, bu temel insan hakkı, diğer usulü hakların feda edilmesiyle gerçekleştirilebilecek bir hak değildir. ( HGK 28.04.2010 gün 2010/2-221, 241 E,K)

Mahkemece verilen kesin süreden sonra, ancak celse tarihinden yaklaşık 1 ay evvel bilirkişi ücreti mahkeme veznesine depo edilmiş, belge aslı da mahkeme kasasına alınmıştır.

Her ne kadar, mahkemenin verdiği kesin süre şekli anlamda usulüne uygun ise de, yukarıda da açıklandığı üzere yargılamayı uzatmadığı sürece, savunma hakkının kutsallığının içeriğine dokunmadan kullanılması gereken bir usul hukuku yöntemi olduğu da dikkate alındığında, verilen kesin süre usul hukukuna konuluş amacına uygun kullanılmadığından, yöntemine uygun değildir ve bu suretle verilen kesin süre hukuki sonuç doğurmaz.
Bu itibarla; mahkemece 06.04.2015 tarihinde bilirkişi ücretinin dosyaya yatırılması göz önüne alınarak, dosyanın bilirkişiye tevdiiyle uyuşmazlık konusunda tahliye taahhütnamesinde tahrifat olup olmadığına ilişkin uzman bilirkişi tarafından rapor tanziminden sonra elde edilecek sonuç dairesinde hüküm tesisi gerekirken kesin süre müessesenin konuluş amacına aykırı olarak kesin süreye yanlış anlam verilmek suretiyle karar verilmesi doğru görülmemiştir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.’’

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun aşağıda yer verilen 2017/3179 E., 2021/806 K. sayılı ve 22.06.2021 tarihli içtihadı da somut olaydaki mahkeme kararları arasındaki çekişmeyi ortaya koyarken sunduğu açıklama ve gerekçeler bakımından önem arz etmektedir;

‘’…Somut olayda mahkemece davacıdan kesin süre içinde yatırılması istenilen bilirkişi masrafının delil avansı niteliğinde olduğu hususu açıktır. Gelinen aşamada, tarafların dayandığı delillerin toplanması amacıyla Mahkemece verilen kesin süreye ve kurulacak ara kararın mahiyetine değinmekte fayda vardır.

…Hukuk Muhakemeleri Kanununda öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için konulmuş süreler ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Mahkemeler için konulmuş olan süreler hak düşürücü nitelikte değildir. Mahkemelerin süresinden sonra yapmış oldukları işlemler de (örneğin, mahkemenin vermiş oldukları kararlar da (HMK, m. 294/4) geçerlidir (Kuru, B./Aydın, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, s. 614, İstanbul 2020). Eş söyleyişle hâkim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukukî sonuç doğurur.

Şu hâlde, süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslarüstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir sürede yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.

Sürelerin önemli bir kısmı ise taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur (Kuru/Aydın, s. 612).

Taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:

i) Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir (Cevap süresi, temyiz süresi gibi). Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanunî süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. Başka bir ifadeyle, kanunî süreler hak düşürücü niteliktedir (Kuru/Aydın, s. 613).

ii) Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m. 94/2; HUMK m. 163).

Yukarıda da belirtildiği üzere ilke olarak hâkimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki durumdan birinin varlığı zorunludur:

i) İlk hâl, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HMK 94/2; HUMK m. 163, c. 4). Bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.

ii) İkinci hâl ise, yasaya göre hâkimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar verebilmesidir (HMK m. 94; HUMK m. 163/3 c. 3;). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukukî sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.

Kesin süreye ilişkin ara kararın verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hâkimin de bağlı olduğu ve dolayısıyla hâkimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur.

Kısaca belirtmek gerekirse; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.

Öte yandan, HMK’nın 94. maddesi ile HUMK’nın 163. maddesi uyarınca mahkemece kesin süreye ilişkin ara kararda; yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her bir iş için ne miktar ücret yatırılacağının hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, özellikle tanınan sürenin yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukukî sonucun açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut delillere göre karar verilip, gerektiğinde ret kararı verilebileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.

Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hâkim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hâkimin bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hâllerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hâkimi de bağlayacağından uyulmaması hâlinde, gereğinin hâkim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir.

Bazı hâllerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Buradan hareketle, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir…’’

 

Neticede bir yargılama sırasında taraflar bilirkişi deliline dayanmış ve hakim dosyanın bilirkişiye gönderilmesine karar vermiş ve bilirkişi ücretinin yatırılması için de bir kesin süre vermişse öncelikle kesin sürenin hüküm ve sonuç doğurabilmesi için usulüne uygun biçimde; dosyanın bilirkişiye nasıl, ne için gönderileceğini, tarafların yapması gereken işlemi, ücreti ve süreye uyulmaması halinde oluşacak hukuki sonuçları açıkça ve hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklaması, tutanağa geçirmesi ve ihtar etmesi gerekir. Taraflar kesin süreye itibar ederek süresi içerisinde gerekli işlemleri yapmalıdır. Ancak kesin sürenin amaçsal bir yoruma tabi tutularak ve aşırı şekilci/lafzi bir yorum yaparak hak kaybına yol açacak şekilde katı bir yoruma tabi tutulmaması gerekir. Buna paralel olarak da bilirkişi ücretinin verilen kesin süreden sonra ve fakat yargılamanın uzamasına, celse atlanmasına sebebiyet vermeyecek bir süre içerisinde yatırılması halinde bu delilden vazgeçilmediği ve delile dayanılmaya devam edilebileceği kabul edilerek bilirkişi incelemesinin yaptırılması ve hükme esas alınması gerekir. Bilirkişi ücretinin verilen kesin süreden sonra yatırılması bu delilden vazgeçildiği anlamına gelmez. Yargılamanın uzamasına sebebiyet verilip verilmediği incelenerek buna göre değerlendirilmelidir.

İçeriklerimiz

Adres
Oğuzlar Mah. Barış Manço Cad. No:7/1 Balgat Çankaya /Ankara

İletişim Formu

YASAL UYARI

Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında bilgilendirme amaçlı olup reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.