Zorunlu Trafik Sigortası Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Şart mı?

Zorunlu Trafik Sigortası Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Şart mı?
11 Haziran 2025

Zorunlu Trafik Sigortası Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Şart mı?

 

Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, 07.05.2025 tarihli 2025/497 Esas ve 2025/887 Karar sayılı kararında, Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca sigorta şirketine yapılan başvurunun, arabuluculuk sürecine başvurma zorunluluğunu ortadan kaldırdığını açıkça ortaya koymuştur.

Kararda, zarar gören kişinin dava açmadan önce sigortacıya başvurma zorunluluğunun, özel kanunla düzenlenmiş bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olduğu, bu nedenle ayrıca arabuluculuğa başvurmanın dava şartı olarak aranamayacağı vurgulanmıştır.

Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinin 18. fıkrası, özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif çözüm yolunun zorunlu olduğu hallerde arabuluculuğun dava şartı olarak uygulanmayacağını hükme bağlamaktadır. Konya BAM da bu düzenlemeye dayanarak, sigortaya yapılan başvurunun bu kapsama girdiğini belirtmiştir.

Sonuç olarak, trafik kazasından kaynaklanan maddi veya bedensel zararların tazmini için dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru yapılmışsa, arabuluculuk yoluna ayrıca başvurma şartı aranmaz. Bu karar, uygulamada arabuluculuk şartı nedeniyle karşılaşılan usulden ret risklerinin önüne geçilmesi bakımından önemlidir.

İÇTİHAT METNİ:

 

T.C. KONYA BAM 3. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: .....

T.C.

KONYA

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

3. HUKUK DAİRESİ

 

KARAR TARİHİ : 07/05/2025

 

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A

İ S T İ N A F K A R A R I

 

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : Konya.... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

KARAR TARİHİ : 10/07/2024

NUMARASI : ... Esas ... Karar

 

DAVA : Tazminat

İSTİNAF KARAR TARİHİ : 07/05/2025

İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 07/05/2025

 

Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.

 

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :

Davacı taraf vekili dava dilekçesi ile özetle; 25.09.2021 günü davalı sigorta şirketi nezdinde ........'ın işleteni ve maliki olduğu ........'ın sevk ve idaresindeki ........ plakalı araç ile sürücü ........'nın sevk ve idaresindeki ........ plakalı aracın çarpışması sonucu trafik kazası gerçekleştiğini, müvekkillerinin murisi ........ olay sonrası hayatını kaybettiğini, kaza sonucunda Isparta Cumhuriyet Başsavcılığının ... soruşturma sayılı dosyasında düzenlenen bilirkişi raporunda sürücü ........'ın 2918 sayılı KTK'nın 47/c, 52/A ve 57/A ve B/5 maddelerinde belirtilen kural ve yasakları ihlal ettiğini, müvekkillerinin murisi ........'nın ise kural ihlalinde bulunmadığı tespit edildiğini, kaza sonrası düzenlenen trafik kazası tespit tutanağının da aynı doğrultuda olduğunu, davalı ........'ın alkollü şekilde araç kullandığının tespit edildiğini, kaza sırasında araçta bulunan müvekkili ........'nın hayati fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek şekilde yaralandığını, ........'nın ölümüne sebep veren aracın davalı ........ A.Ş. tarafından hem ZMM hem de KASKO sigortası ile sigortalandığını, sigortalının Zorunlu Trafik Sigortası kapsamından teminat limiti dahilinde ........ tarafından 430.000,00 TL ödeme yapıldığını, müvekkillerin murisin ölümüyle destekten yoksun kaldıklarını, murisin eşinin ev hanımı, çocuklarının öğrenci olduğunu, hiçbir gelirlerinin bulunmadığını, kaza nedeniyle mağdur durumda kaldıklarını, kaza sonucunda ölen ........'nın eşi ........ ve çocukları nezdinde oluşan gerçek zarar (destekten yoksun kalma), poliçelerde yer alan bedellerinden fazla olduğunu, bu nedenlerle ölüm tarihi olan 25.09.2021 tarihinden itibaren hesaplanıp tespit edilecek tazminat miktarının zorunlu trafik sigortası poliçesi kapsamında ........ tarafından ödenmiş olan 430.000,00 TL'nin mahsup edildikten sonra, her bir davacı müvekkili için 150.000,00 TL (toplamda 450.000,00 TL) manevi tazminatın ve şimdilik 1,000,00 TL (toplamda 3.000,00 TL) maddi tazminatın (destekten yoksun kalmadan kaynaklanan) temerrüt tarihinden itibaren ve yasal faiziyle birlikte davalılardan alınarak müvekkillerine verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretini davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı vekili 02/05/2024 tarihli dava değerinin artırım dilekçesi ile özetle; dosyaya sunulan bilirkişi raporunun incelenmesi sonucu her bir davacı müvekkili için 150.000,00 TL (toplamda 450.000,00 TL) manevi tazminat ve müvekkili ........ için 3.005.384,08 TL, müvekkili ........ için 90.697,97 TL, müvekkili ........ için 499.726,17 TL maddi tazminatın (destekten yoksun kalmadan kaynaklanan) temerrüt tarihinden itibaren ve yasal faiziyle birlikte davalı tarafardan alınarak müvekkillerine verilmesini talep etmiştir.

Davalılar ........ ve ........ vekili cevap dilekçesi ile özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davalı ........ yönünden açılan bu davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, trafik kazasının meydana geldiği yerin Isparta ili olduğu, davacıların yerleşim yerinin Burdur ili olduğunu bu sebeple mahkemenin yetkisiz olduğunu, müvekkili ........'ın ........'ın anneannesi olduğunu, müvekkilinin aracı kullanması ve araçtan faydalanması yaşı gereği mümkün olmadığını, davanın ........ yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, haksız fiil ile maddi tazminata esas zarar arasında illiyet bağının bulunduğunun ispat külfeti davacılarda olduğunu, manevi tazminatın zenginleşme aracı olmadığı ilkesinin dikkate alınması gerektiğini, toplamda istenen manevi miktarının fahiş bir miktar olduğunu, davanın öncelikle yetkisizlik nedeniyle usulden reddine, davalı ........ yönünden pasif husumet yokluğundan reddine, maddi tazminat isteminin illiyet bağının yokluğundan esastan reddine, manevi tazminat isteminin reddine, mahkeme aksi kanaatte ise hakkaniyete uygun bir miktarın belirlenmesini talep etmiştir.

Davalı ........ A.ş. vekili cevap dilekçesi ile özetle; dava konusu ........ plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde maksimum kasko sigortası ile poliçesi ile sigortalı olduğunu, kombine limitinin 500.000,00 TL olduğunu, müvekkili şirket nezdindeki kasko sigortası içerisinde yer alan ihtiyari mali mesuliyet sigortası, trafik sigortası teminatı limitleri üzerinde kalan zararları karşılamayı amaçladığını, sigorta poliçeleri arasındaki sorumluluk esasının sıralı sorumluluk esasına tabi olduğunu, ........ plakalı aracın öncelikle ZMM sigortası ile sigortalı olduğunu, meydana gelen zararların öncelikle Trafik Sigortası Poliçesinden karşılanması gerektiğini, bu poliçenin limiti tamamen tükendiğinde geriye bakiye bir zarar kaldığında kasko sigorta poliçesine başvuru yapılması gerektiğini, sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunup bulunmadığının, var ise kusur oranının adli tıp kurumunca tespit edilmesi gerektiğini, davacıların, ........'nın ölümü sebebiyle destekten yoksun kaldıklarının ispatlamalarının gerektiğini, davacıların müteveffa hayatta iken kendilerine devamlı ve düzenli olarak hangi miktar ve ne şekilde bakıldığının ispat etmelerinin gerektiğini, sosyal güvenlik kurumunun müvekkili şirkete rücu hakkı bulunup bulunmadığı irdelenerek tazminatın buna göre belirlenmesinin ve manevi tazminat hesaplanırken sigortalı araç sürücüsünün kusurunun dikkate alınmasının gerektiğini, manevi tazminat ve kapsamının takdirinin hakime ait olduğunu, ancak hakimin BK 56.maddesinde açıklandığı üzere özel durumları göz önünde tutarak hak ve nesafetle uygun bir miktara karar vermek durumunda olduğunu, dava konusu olay bir haksız fiil sonucunda meydana geldiğinden hükmedilecek faizin temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz olduğunu, neticeten davanın reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :

Konya.... Asliye Ticaret Mahkemesi ... Esas ... Karar sayılı gerekçeli kararında özetle; "Her ne kadar Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin emsal içtihatları ve güncel görüşleri doğrultusunda aktüerya bilirkişisinden davacıların destekten yoksun kalma süreleri hesaplanırken PMF 1931 bakiye yaşam tablosu ile TRH 2010 bakiye yaşam tablosuna göre aktüerya bilirkişisinden alternatifli olarak hesap raporu alınmış ise de; mahkememizce Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin güncel içtihatlarına göre TRH 2010 bakiye yaşam tablosu benimsenmek suretiyle değerlendirme yapılmıştır.

Aktüerya bilirkişinin 04/01/2024 tarihli hesap raporuna göre davalı sigorta şirketinin ZMM poliçesi limiti olan ve ödemesi yapılan 430.000,00 TL mahsup edilmesiyle davalı sigorta şirketinin Genişletilmiş Kasko Poliçesindeki kombine 500.000,00 TL sorumluluğu bulunduğu, davacılar nezdinde paylaştırıldıktan sonra davacı ........' nın talep edebileceği destekten yoksun kalma/maddi tazminat miktarının 3.005.384,08 TL, davacı ........' nın talep edebileceği destekten yoksun kalma/maddi tazminat miktarının 90.697,97 TL, davacı ........' nın talep edebileceği destekten yoksun kalma tazminat miktarının 499.726,17 TL olduğu, davacı ........' nın hali hazırda yüksek öğrenim öğrencisi olmaması nedeniyle 18 yaşına kadar destek göreceğinin kabulü ile davacıların talep artırım dilekçeleri de nazara alınarak oyçokluğu ile maddi tazminat davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.

TBK 56. maddesine göre ölüm halinde, zarar görenin yakınları uygun bir miktar paranın ödenmesine Hakim karar verebilecektir. Hakim tazminatın miktarlarını belirlerken tarafların kusurlarını, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını, paranın satın alma gücü ile günün ekonomik koşullarını değerlendirmek durumundadır. Hükmedilecek tazminat miktarı oluşan zararın bir nebze olsun azaltılması ve giderilmesi sonucunu hedeflemektedir. Bu tazminat miktarı bir tarafın zenginleşmesine yol açarken diğer tarafın ekonomik mahvına neden olmamalıdır.

Bu çerçevede davacıların davalılar ........ ve ........ yönünden manevi tazminat talepleri değerlendirilerek mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre manevi tazminat taleplerinin oybirliğiyle kabulüne karar vermek gerekmiştir.

Davacılar vekilince Genişletilmiş Kasko Poliçesi kapsamında davalı sigorta şirketinden de manevi tazminat talep edilmiş ise de; incelenen poliçede manevi tazminat klozunda İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarında belirtilen manevi tazminat talepleri, bedeni zararlar limitleri ile teminat kapsamına dahil edildiği belirtildiğinden ve bu poliçe kombine bir poliçe olup, poliçedeki toplam sorumluluk miktarı 500.000,00 TL ile sınırlı olduğundan, davalı sigorta şirketi aleyhine açılan manevi tazminat davasının poliçe limiti tüketilmiş olması nedeniyle reddine karar verilerek ;

 

DAVACILARIN MADDİ TAZMİNAT DAVALARININ TALEP ARTIRIM DİLEKÇESİ DE NAZARA ALINARAK KABULÜ İLE;

Davacı ........ yönünden; 3.005.384,08 TL (Davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 417.901,05 TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla)

Davacı ........ yönünden; 499.726,17 TL (Davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 69.487,32 TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla)

Davacı ........ yönünden; 90.697,97 TL (Davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 12.611,63 TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla) olmak üzere toplam 3.595.808,22 TL maddi tazminatın davalılar ........ ve ........ yönünden kaza tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 04/02/2022 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara verilmesine.

Davacıların davalı sigorta şirketi yönünden açtıkları manevi tazminat taleplerinin poliçe limitinin tüketilmiş olması nedeniyle ayrı ayrı reddine.

Davacıların manevi tazminat taleplerinin davalı gerçek şahıslar yönünden kabulü ile;

Davacı ........ yönünden ; 150.000,00 TL

Davacı ........ yönünden; 150.000,00 TL

Davacı ........ yönünden; 150.000,00 TL olmak üzere toplam 450.000,00 TL manevi tazminatın davalılar ........ ve ........'dan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara verilmesine" şeklinde hüküm kurulmuştur.

 

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :

Davalılar ........ ve ........ vekili sunduğu istinaf dilekçesinde özetle; yol kusurunun araştırılmaması ve bu kapsamda hüküm kurulmasının açıkça hukuka aykırılık barındırmakta olup Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Uzmanlar Komisyonundan rapor alınarak sonuca gidilmesinin gerektiğini, tazminat hesabının TRH 2010 tablosuna göre değil, PMF 1931 tablosuna göre hesaplanması gerektiğini, müvekkillerin ve davacıların ekonomik durumuna ilişkin araştırma yapılmaksızın davacılar manevi tazminat taleplerinin tam kabulüne şeklinde karar verilmesinin manevi tazminatın amacına aykırı olduğunu, tüm bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulüne, ilk derece mahkemesinin ortadan kaldırılmasını, davacının davasının reddine karar verilmesini, başkanlığın aksi kanaatte olması halinde ise istinaf başvuru gerekçeleri doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.

Mahkemece verilen karar, sigorta dışındaki davalılar vekilince aşağıdaki yönlerden maddi-manevi tazminat bakımından istinaf edilmiştir.

 

- Kusura yönelik itirazda;

Türk Borçlar Kanunun 49.maddesinde, "Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür", yine aynı kanunun 50.maddesinde, "Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır" denilmektedir.

Karayolları Trafik Kanunun 86/1 maddesinde, "İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur" denilmektedir.

Birbirini teyit eden nitelikteki kaza tespit tutanağı ile gerek Mahkemece gerekse ceza istinaf incelemesinden de geçen ceza dosyasında alınan, olaya ilişkin kamera görüntülerinin de incelendiği kusur raporlarına göre davacıların desteğinin kusursuz davalı sürücünün tamamen kusurlu olduğu sabit olup, buna yönelik itirazların reddine karar verilmiştir.

 

- Kamu düzeni gereği ve istinaf sebebi nedeniyle aktüer raporuna yönelik;

AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.

Anayasa'nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama,yürütme ve yargı organları,idari makamlar,gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.

Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.”

Şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.

Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.

T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).

Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.

Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.

Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.

Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada "İptal kararları geriye yürümez" kuralına yer verilmiştir.

Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez" kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.

Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;

AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık 'Genel Şartlar'ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar"ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu'na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan 'Genel Şartlar'ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir

Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay'ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.

Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.

Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.

Bu halde Aym'ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından;

Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre, haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir. (Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)

Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve vergilendirilmiş gelirin nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından, vergi dairesinden, işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.

Bu halde mahkemece, poliçe başlangıç tarihi dikkate alınarak, AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre aktüer bilirkişi tarafından PMF yaşam tablosu ve Progresif Rant esas alınarak yapılan hesaba göre karar verilmesi gerekirken, yanlış yaşam tablosuna göre karar verilmesi hatalı olup, bu sebeple istinaf eden davalıların itirazları kamu düzeni ve istinaf sebebi nedeniyle kabul edilmiş olup Mahkeme hükmünün kaldırılarak yeniden hüküm tesisi gerekmiştir.

 

-Manevi tazminata yönelik itirazlarında;

Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Manevi tazminata karar verilebilmesi için BK 49 (TBK’nun 58) maddesindeki koşulların oluşması gerekir.

Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar, manevi tazminat verilebilecek olguları sınırlamıştır. Bunlar, kişilik değerlerinin zedelenmesi (TMK 24), isme saldırı (TMK 26), nişan bozulması (TMK 121), evlenmenin feshi (TMK158), bedensel zarar ve ölüme neden olma (BK 47) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesidir (BK 49). Bunlardan TMK’nın 24. maddesi ile BK’nın 49. maddesi daha kapsamlıdır. TMK’nın 24. maddesinin belli yerlere yollaması nedeniyle böyle bir durumun bulunduğu yerde, onu düzenleyen kurallar (örneğin; TMK 26, 174, 287); bunların dışında BK’nın 49. maddesi uygulanır.

TMK’nın 24. ve BK.49 (TBK’nın 58) maddesinde belirlenen kişisel çıkarlar, kişilik haklarıdır.

Kişilik hakları ise, kişisel varlıkların korunmasıyla ilgilidir. Kişisel varlıklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

Manevi tazminatın miktarına yönelik değerlendirmede ise; hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir.

O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)

Yukarıdaki düzenleme ve ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu vefata neden olan yaralama eyleminin sabit bulunduğu, davalı tarafın tamamen kusuru, olayın gerçekleşme biçimi, yukarıda belirtilen manevi tazminat kriterleri, tarafların yakınlık ile tespit edilen sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın oluş şekli dikkate alındığında, hükmedilen tazminat miktarının fazla olmadığı da göz önünde bulundurularak, oluşa ve hakkaniyete göre mahkemece belirlenen manevi tazminata hükmedilmesinde de bir isabetsizlik bulunmadığından buna dair itirazının reddi gerekmiştir.

 

-Arabuluculuk ücretine ilişkin itirazda;

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'na 7155 sayılı Kanun'un 20 nci maddesi ile 06.12.20218 tarihinde eklenen 5/A maddesi ile; "Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır." düzenlemesi ile konusu bir miktar paranın ödenmesine ilişkin olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda arabulucuya başvurulması dava şartı olarak getirilmiştir.

Ancak TTK'nın 5/A maddesi ile konusu para alacağına ilişkin ticari davalarda arabulucuya başvurulması dava ön şartı olarak düzenlenmişken 26.04.2016 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanun'un 5 inci maddesi ile Karayolları Trafik Kanunu'nun 97 nci maddesinde yapılan değişiklik ile;" zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta Kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurulabilir." ifadesi ile zorunlu mali sorumluluk sigortasına karşı açılacak davalarda dava açmadan önce sigortacıya yazılı başvuru yapılması ve bu süre içinde hiç cevap verilmemesi veya verilen cevabın zarar görenin talebini karşılamaması halinde yani zarar gören ile sigortacı arasında uyuşmazlık çıkmasından sonra dava açılabileceği düzenlenmiştir.

Bu düzenleme ile sigortacıya başvuru bir dava şartı olarak getirilmiştir. Bir başka deyişle Karayolları Trafik Kanunu'nun 97 nci maddesi ile trafik kazası sonucu zarar gören kişilerin sigortacıya karşı dava açabilmesi için aralarında bir uyuşmazlık çıkması gerektiği şartı düzenlenmiştir. Buna göre zarar gören öncelikle tazminat taleplerini sigortacıya iletecek ve böylece uyuşmazlığı kendi aralarında çözmeye çalışacaklardır. Bu haliyle zarar görenin dava açmadan önce sigortacıya başvuru dava şartı alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olarak önümüze çıkmaktadır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na eklenen 18/A maddesinin 18 inci fıkrasında "Özel kanunlarda tahkim veya başka bir alternatif uyuşmazlık çözüm yoluna başvurma zorunluluğunun olduğu veya tahkim sözleşmesinin bulunduğu hâllerde, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz." ifadesi ile dava şartı olarak arabuluculuğun sınırları özel kanunlarda tahkim ve başka alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvurunun zorunlu olması ile çizilmiştir.

Bir başka deyişle tahkimin veya başka alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının zorunlu kılındığı durumlarda arabuluculuğa başvuru dava şartı olarak uygulanmayacaktır.

Mahkemesince, davalı tarafın davada haksız olduğu dolayısıyla zorunlu arabuluculuk masraflarından davalının sorumlu olacağı gerekçesiyle arabuluculuk giderlerinin davalıdan tahsiline şeklinde hüküm kurulmuş ise de yukarıda açıklandığı üzere, trafik kazası sonucu davacının tazminat taleplerini öncelikle sigortacıya ilettiği, bu haliyle dava açmadan önce sigortacıya başvuru dava şartının yerine getirildiği, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na eklenen 18/A maddesinin 18 inci fıkrasına göre artık zorunlu arabuluculuk hükümlerinin uygulanamayacağı bu itibarla yargılama gideri olarak arabuluculuk masraflarının davalıya yükletilemeyeceği gözetilmeksizin (davalı sigortanın istinafı bulunmadığından onun yönünden buna dair hüküm baki kalarak) yazılı şekilde karar verilmesi kararın kaldırılıp düzeltilmesini gerektirmiştir. (Bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2022/2615 Esas, 2024/7426 Karar sayılı ilamı)

Bu nedenle, davalılar ........ ve ........ vekilinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.

 

H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

Davalılar ........ ve ........ vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda kabulü ile incelenen kararın HMK’nin 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca düzeltilmek üzere KALDIRILMASI VE DÜZELTİLEREK YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMAK suretiyle; (İnfazda tereddüt oluşmaması için itiraz edilmeyen ve kesinleşen kısımlar korunmak suretiyle)

 

1-DAVACILARIN MADDİ TAZMİNAT DAVALARININ TALEP ARTIRIM DİLEKÇESİ DE NAZARA ALINARAK KISMEN KABULÜ İLE;

Davacı ........ yönünden; 2.309.555,20 TL (Davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 400.292,31 TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla)

Davacı ........ yönünden; 486.908,93 TL (Davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 84.391,10 TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla)

Davacı ........ yönünden; 88.371,70 TL (Davalı sigorta şirketinin sorumluluğu 15.316,59 TL ile sınırlı olmak kayıt ve şartıyla)

olmak üzere toplam 2.884.835,83-TL maddi tazminatın davalılar ........ ve ........ yönünden kaza tarihinden (25/09/2021), davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi olan 04/02/2022 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara verilmesine.

2-Davacıların davalı sigorta şirketi yönünden açtıkları manevi tazminat taleplerinin poliçe limitinin tüketilmiş olması nedeniyle ayrı ayrı reddine

3-Davacıların manevi tazminat taleplerinin davalı gerçek şahıslar yönünden kabulü ile;

Davacı ........ yönünden; 150.000,00 TL

Davacı ........ yönünden; 150.000,00 TL

Davacı ........ yönünden; 150.000,00 TL olmak üzere toplam 450.000,00 TL manevi tazminatın davalılar ........ ve ........'dan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle müştereken ve müteselsilen tahsili ile adı geçen davacılara verilmesine.

 

İlk Derece Yargılaması Yönünden;

4-Alınması gereken 227.802,63 TL karar ve ilam harcına karşılık peşin alınan 13.818,46 TL harcın mahsubu ile bakiye 213.984,17 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine’ye gelir kaydına. (Davalı ........ şirketinin 31.883,64 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)

5-Yargılama giderinden ayrı olarak davacıların peşinen karşıladığı 1.282,80 TL başvuru harçları ile 13.818,46 TL peşin harç olmak üzere toplam 15.101,26 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine. (Davalı ........'nın 2.250,08 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)

6-Davacıların yaptığı 404,25 TL posta ve davetiye gideri, 1.200,00 TL bilirkişi ücreti gideri, 2.345,00 TL adli tıp fatura gideri olmak üzere toplam 3.949,25 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine. (Davalı ........'nın 588,43 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)

7-Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödendiğinden ve bu ücret ve ayrıca adliye arabuluculuk bürosu tarafından yapılmış zaruri giderler de Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılandığından ve bu giderler de yargılama gideri sayıldığından buna göre 1.640,00 TL arabuluculuk ücretinin 228,12 TL'sinin davalı ........ Şirketinden, 1.411,88 TL'sinin davacılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına (harç tahsil müzekkeresi yazılmasına)

8-Davalıların yaptığı herhangi bir yargılama gideri olmadığından bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına.

9-Davacılar maddi tazminat yönünden kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince hesaplanan;

a-Davacı ........ için 314.051,07 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ........'ya verilmesine, (Davalı ........'nın 54.330,83 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)

b-Davacı ........ için 77.036,34 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ........'ya verilmesine, (Davalı ........'nın 30.000 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)

c-Davacı ........ için 30.000 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı ........'ya verilmesine, (Davalı ........'nın 15.316,59 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)

10-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince;

a-Davacı ........'nın reddedilen maddi tazminat miktarına göre hesaplanan 108.374,33 TL vekalet ücretinin davacı ........'dan alınarak davalılara verilmesine,

b-Davacı ........'nın reddedilen maddi tazminat miktarına göre hesaplanan 12.817,24 TL vekalet ücretinin davacı ........'dan alınarak davalılara verilmesine,

c-Davacı ........'nın reddedilen maddi tazminat miktarına göre hesaplanan 2.326,27 TL vekalet ücretinin davacı ........'dan alınarak davalılara verilmesine,

11- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10/3. maddesindeki "(3)Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur." açık hüküm gereğince 17.900,00 TL vekâlet ücretinin müteselsilen davacılardan alınarak davalı sigorta şirketine verilmesine.

12-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/1. maddesi gereğince kabul edilen MANEVİ TAZMİNAT NEDENİYLE;

-24.000,00 TL vekalet ücretinin ........' ya,

-24.000,00 TL vekalet ücretinin ........' ya,

-24.000,00 TL vekalet ücretinin ........' ya

DAVALILAR ........ VE ........' DAN müştereken ve müteselsilen alınarak ADI GEÇEN DAVACILARA VERİLMESİNE.

13-İşbu hükümden sonra gerekli olan 30,00 TL tebligat giderinin davacılar tarafından karşılanmasına ve hükümden sonraki bu masrafların (tahsilde tekerrür olmamak kayıt ve şartıyla davalı sigorta şirketi 4,17 TL sinden sorumlu olmasına) müteselsilen davalılardan alınarak davacılara verilmesine.

14-HMK nun 323–333. maddeleri gereğince hükmün verilmesinden kesinleşmesine kadar olan dönemde tarafların sorumlu olduğu yargılama giderleri de ödendikten sonra varsa tarafların yatırdığı avanstan artanının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine.

İstinaf Yargılaması Yönünden;

15-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harçlarının talep halinde davalılar ........ ve ........'a iadesine,

16-Davalılar ........ ve ........ tarafından yapılan 7.016,40 TL istinaf başvuru gideri ve 30 TL posta ücreti olmak üzere toplam 7.046,40 TL yargılama giderinin davacılardan tahsili ile bu davalılara ödenmesine,

17-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK'nun 361 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğ tarihinden itibaren İKİ HAFTA içinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere OYBİRLİĞİ ile karar verildi.07/05/2025

İçeriklerimiz

Zorunlu Trafik Sigortası Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Şart mı? - zorunlu-trafik-sigortasi-uyusmazliklarinda-arabuluculuk-sart-mi

Zorunlu Trafik Sigortası Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Şart mı?

Konya BAM 3. HD, E.2025/497, K.2025/887, 07.05.2025 tarihli karara göre, trafik sigortasında sigortacıya başvuru yapıldıysa arabuluculuk dava şartı sayılmaz.

Yabancı Para Üzerinden Başlatılan İcra Takibinde TL Karşılığı Gösterilmezse Takip Geçersiz Sayılır  - yabanci-para-icra-takibinde-tl-karsiligi-takip-sayilir

Yabancı Para Üzerinden Başlatılan İcra Takibinde TL Karşılığı Gösterilmezse Takip Geçersiz Sayılır

Yargıtay 3. HD, E.2025/617, K.2025/1082, 24.02.2025 sayılı kararına göre, yabancı para alacaklarında TL karşılığı belirtilmeyen icra takibi geçersiz sayılır ve reddedilir.

10. Yargı Paketi Meclis’ten Geçti!  - 10-yargi-paketi-meclis-ten-gecti

10. Yargı Paketi Meclis’ten Geçti!

10. Yargı Paketi Meclis’ten Geçti!

Yargıtay Kararı: Mali Müşavir Mesleki Sorumluluk Sigortasında Riziko - mali-muesavir-mesleki-sorumluluk-sigortasi

Yargıtay Kararı: Mali Müşavir Mesleki Sorumluluk Sigortasında Riziko

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/412 E., 2021/296 K. sayılı kararı, mali müşavir mesleki sorumluluk sigortalarında özellikle talep esaslı (claims made) poliçelerin yorumlanması...

10. Yargı Paketi Mecliste: Ceza, İnfaz ve Dijital Haklar Yeniden Düzenleniyor !! - 10-yargi-paketi-mecliste-ceza-infaz-ve-dijital-haklar-yeniden-duezenleniyor

10. Yargı Paketi Mecliste: Ceza, İnfaz ve Dijital Haklar Yeniden Düzenleniyor !!

10. YARGI PAKETİ (Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi) 29.05.2025 Tarihinde TBMM’ne sunuldu.

 2025 Yılı Güncel Trafik Cezaları !! - 2025-yili-guencel-trafik-cezalari

2025 Yılı Güncel Trafik Cezaları !!

2025 Yılı Güncel Trafik Cezaları !!

Trafik Kazasında Hatır Taşıması: Tazminata Etkisi ve Güncel Yargı Kararı - trafik-kazasinda-hatir-tasimasi-tazminata

Trafik Kazasında Hatır Taşıması: Tazminata Etkisi ve Güncel Yargı Kararı

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2024/233 Esas 2025/491 Karar 10.04.2025 tarihli kararına göre hatır taşımasında, ölen veya malul kişi karşılıksız taşınmalı ve taşım...

Belediye Otobüsünün Karıştığı Kazada Hizmet Alımı Savunması ve Belediye Sorumluluğu - belediye-hizmet-alimiyla-sorumluluktan-kurtulamaz

Belediye Otobüsünün Karıştığı Kazada Hizmet Alımı Savunması ve Belediye Sorumluluğu

Belediye otobüsünü taşeron sürücü kullanmış olsa da, taşıma hizmetini planlayıp denetlediği için işleten sıfatıyla sorumlu tutuldu. Mahkeme, hizmet alımı savunmasını reddetti. Tüm ...

Adres
BALGAT MAH. DOKTOR SADIK AHMET CADDESİ KREŞ APT. NO:49/1 ÇANKAYA ANKARA

İletişim Formu

YASAL UYARI

Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında bilgilendirme amaçlı olup reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.