İdarenin Hizmet Kusuru İddiasına Dayalı Kasko Sigortası Rücu Davalarında Yargı Yolu

İdarenin Hizmet Kusuru İddiasına Dayalı Kasko Sigortası Rücu Davalarında Yargı Yolu
Kasko sigortacısı, aşırı yağışlar nedeniyle zarar gören sigortalı araç sahiplerine poliçe kapsamında ödeme yaptıktan sonra, zararın oluşumunda karayolunun bakım, onarım ve güvenliğini sağlamayan idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek rücu davası açabilmektedir. Bu noktada tartışma, söz konusu davaların görüm ve çözümünde görevli yargı yolunun idari yargı mı yoksa adli yargı mı olduğu noktasında toplanmaktadır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi’nin 2025/1397 Esas, 2025/1062 Karar sayılı ilamında; davacı sigortacı tarafından kasko poliçesi kapsamında ödeme yapıldığı, zararın idarenin bakım ve güvenlik yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle doğduğu iddiasıyla asıl ve birleşen davaların açıldığı belirtilmiştir. Mahkeme, bu tür rücu davalarının hizmet kusurunun varlığına dayanmakla birlikte kamu hukukuna ilişkin bir idari işlem ya da eylemden doğmadığını, aksine özel hukuk ilişkisine konu bir sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücu talebine dayandığını vurgulamıştır.
Bu gerekçeyle, söz konusu davalarda görevli yargı yolunun adli yargı olduğuna hükmedilmiştir. İlk derece mahkemesinin “yargı yolu caiz değildir” gerekçesiyle davayı reddetmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuş; davacı vekilinin istinaf başvurusu kabul edilerek karar kaldırılmıştır.
Dolayısıyla, kasko sigortacısının idareye yönelttiği bu tür rücu davalarında görevli merci adli yargı mahkemeleridir.
İÇTİHAT METNİ:
T.C.
İSTANBUL BAM
8. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2025/1397
KARAR NO: 2025/1062
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/03/2025
NUMARASI: 2024/856 Esas - 2025/291 Karar
DAVANIN KONUSU: Kasko Sigorta Poliçesi Gereğince Yapılan Ödemenin Rücuen Tahsili
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/07/2025
İlk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf edenin sıfatına, istinaf nedenlerine ve kamu düzenine ilişkin olup resen gözetilmesi gereken hususlara hasren yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde;
K A R A R Görülmekte olan asıl ve birleşen dava; ... plaka sayılı ve ... plaka sayılı, davacı nezdinde Kasko Sigorta Poliçesi ile teminat altına alınan araçların, aşırı yağış neticesinde zarar görmesi nedeniyle davacı sigortacı tarafından Kasko Sigorta Poliçesi kapsamında sigortalılara yapılan ödemelerin, zarar sorumlusu olduğu iddia edilen davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir.Davaya cevap veren davalılar, yargı yolunun caiz olmadığını, uyuşmazlıkların idari yargının görev alınana girdiğini belirterek, davanın usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, hizmet kusuruna dayalı olarak açılan davalara bakma hususunda görevli mahkemelerin idare mahkemeleri olduğu gerekçesiyle, davanın HMK 114/1-b,d 115/2 maddeleri kapsamında yargı yolunun caiz olmaması sebebiyle usulden reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından; davaların birleştirilmesinin ve yargı yolunun caiz olmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine yönelik verilen kararın hatalı olduğu ve kaldırılması gerektiği belirtilerek, istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken öncelikli husus; davaların hangi yargı yolunda görüleceği meselesi olmakla birlikte, öncelikle görülmekte olan rücuen tazminat davaları ile diğer tazminat davalarının idari kurumlara yöneltilerek açılması durumunda, davanın hangi yargı yolunda görüleceği hususunda genel olarak açıklama yapılmasının faydalı olacağı değerlendirilmiştir.2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 1.maddesinde, bu kanunun amacının, karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı kanunun uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan mahkeme, düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini şu gerekçelerle reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa'da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması halinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.” Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları). 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin yukarıda yer verilen kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun'dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, Anayasa’nın 153. maddesinin birinci ve son fıkraları ile 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca da tüm yargı yerlerinin benzer nitelikte yorum yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Hemen belirtilmelidir ki benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de, yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür. Açıklamalardan açıkça anlaşılacağı üzere; görülmekte olan davaya konu uyuşmazlıklardan kaynaklanan davaların ve trafik kazalarından kaynaklanan davaların idari kurumlara yöneltilerek açılması durumunda, prensip olarak davanın adli yargı mahkemelerinde görülmesi gerekmektedir. Somut olayda, ... plaka sayılı ve ... plaka sayılı, davacı nezdinde Kasko Sigorta Poliçesi ile teminat altına alınan araçların, aşırı yağış neticesinde zarar görmesi nedeniyle davacı sigortacı tarafından Kasko Sigorta Poliçesi kapsamında sigortalılara ödeme yapıldığı, karayolunun bakım, onarımı, işletme ve trafik güvenliğinden sorumlu olan davalı idarelerin kendisine yasalarla verilmiş olan görevleri tam ve eksiksiz yerine getirmeyerek hizmet kusuru bulunması nedeniyle meydana gelen maddi zarardan sorumlu olduğu iddiasıyla, asıl ve birleşen davayı açtığı anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda eldeki davaların görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Mahkemece, görülmekte olan asıl ve birleşen davaların birlikte görülmesinin gerekip gerekmediği, her iki davanın tefrikinin gerekli olup olmadığı değerlendirilerek, davalılar yönünden işin esasına girilerek ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yargı yolunun caiz olmadığı görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun değildir.Hal böyle olunca da, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın HMK'nın 353/1-a/4.maddesi uyarınca kaldırılması gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ/Gerekçe uyarınca, 1/Davacı vekiliinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile istinaf istemine konu olan ve karar başlığında bilgileri yazılı bulunan ilk derece mahkemesi kararının HMK'nın 353/1-a/4 .maddesi hükmü uyarınca kaldırılmasına, 2/Dosyanın, yukarıda gösterilen biçimde inceleme ve değerlendirme yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine, 3/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının talebi halinde iadesine,4/Duruşma yapılmadığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5/İstinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan diğer giderlerin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına, HMK'nın 353/1-a/4.maddesi hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve kesin olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/07/2025
İletişim Formu
YASAL UYARI
Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında bilgilendirme amaçlı olup reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.