Sadakat Yükümlülüğünün İhlali: Aile Bağları Sınırsız Bir Serbestiyet Sağlar mı?

Sadakat Yükümlülüğünün İhlali: Aile Bağları Sınırsız Bir Serbestiyet Sağlar mı?
Evlilik birliğinin temel taşlarından biri olan sadakat yükümlülüğü, tarafların birbirlerine karşı güven ve bağlılık içerisinde hareket etmelerini gerektirir. Bu yükümlülük sadece cinsel sadakati değil, evlilik kurumuna olan genel sadakat ve özeni de kapsar. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesi uyarınca eşler, evlilik birliğini birlikte yürütmek ve birbirlerine sadık kalmakla yükümlüdür.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 11.05.2015 tarihli, 2014/20635 Esas ve 2015/9686 Karar sayılı içtihadında da bu husus net bir şekilde vurgulanmıştır. Karara konu somut olayda, evli bir kadının teyzesinin oğlu olan otuz yaşındaki bir erkekle birlikte tatile gitmesi, aynı otelde kalması ve bu şahsı kocasının evde olmadığı gecelerde müşterek konuta alması, mahkeme tarafından sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilmiş ve bu durum boşanma sebebi sayılmıştır.
Yargıtay, burada dikkat çekici bir yorumla, akrabalık bağının varlığının, toplumun genel değer yargıları çerçevesinde evlilik sadakatini zedeleyebilecek davranışlara meşruiyet kazandırmayacağını ortaya koymuştur. Teyze oğlu gibi bir akrabanın varlığı, eşin evlilik birliğine aykırı davranışlarını mazur göstermemektedir. Çünkü önemli olan, davranışın eşte yaratabileceği güvensizlik, dışarıdan bakıldığında doğuracağı izlenim ve evlilik kurumuna olan olası zararlarıdır.
Bu karar aynı zamanda, sadakat yükümlülüğünün yalnızca fiili aldatma ile sınırlı olmadığını, eşin güvenini sarsacak nitelikteki davranışların da boşanma sebebi sayılabileceğini göstermektedir. Özellikle müşterek konuta gece saatlerinde üçüncü kişilerin alınması gibi davranışlar, evlilik birliğini temelinden sarsabilecek nitelikte kabul edilmektedir.
Sonuç olarak bu içtihat, toplumda hâlen tartışma konusu olan “akrabalık ilişkileri”nin sınırlarını, sadakat yükümlülüğü bağlamında netleştirmiş ve bu gibi durumların evlilik birliğine etkilerinin göz ardı edilemeyeceğini ortaya koymuştur.
KARAR:
Taraflar arasındaki "boşanma" ve "karşı boşanma" davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, taraflarca temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 11.05.2015 günü duruşmalı temyiz eden davacı-karşı davalı ... vekili Av. ... ve karşı taraf duruşmalı temyiz eden davalı-karşı davacı ... ile vekili Av. ... geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davalı-karşı davacı koca cevap dilekçesi ile birlikte karşı boşanma davası açmış . cevap ve karşı dava dilekçesinin deliller kısmında dokuz adet tanık ismi bildirmiştir. Ayrıca davacı-karşı davalının cevaba cevap dilekçesinin kendisine tebliğinden sonra verdiği ikinci cevap dilekçesinde , karşı davaya verilen cevap dilekçesinde ileri sürülen hususların ispatına ilişkin olduğunu da belirterek beş tanık ismine daha yer vermiştir. Delil, çekişmeli hususların ispatı için gösterilir. Çekişmeli hususlar ise ön inceleme duruşmasında tespit edilir. (HMK.m.140/1) Tarafların anlaştıkları ve ayrıştıkları hususlar tespit edilmeden delil göstermeleri beklenemez. Şu halde, taraflar kural olarak en geç tahkikatın başına kadar delil gösterebilir ve sunabilirler. Mahkemece, tarafların huzuru ile 31.01.2013 günü ön inceleme duruşması yapılmış, ön inceleme duruşmasında tarafların anlaşamadıkları hususlar tespit edildikten sonra, tahkikat duruşmasının 02.04.2013 günü yapılmasına karar verilmiştir. 18.07.2013 ve 20.02.2014 tarihli ara karar ile "davalı-karşı davacı kocanın ön incelemeden önce mahkemeye sunduğu 22.11.2012 tarihli ikinci cevap dilekçesinde isimlerini bildirdiği tanıkların dinlenmemesine . Dinlenmiş bile olsalar beyanlarının hükme esas alınmamasına" karar verilmiş ve davalı-karşı davacının bu ara kararlara karşı itirazları reddedilerek bu tanıkların beyanlarına itibar edilmemiştir. Çekişmeli hususların ön inceleme duruşmasında belirlenebileceği, ön inceleme aşamasına kadar tarafların serbestçe iddia ve savunmalarını değiştirip genişletebileceği hususları dikkate alındığında, davalının ön inceleme aşamasından önce, dilekçeler teatisi aşamasında sunduğu delilleri arasında yer alan tanıklarının beyanları diğer delillerle birlikte değerlendirilerek hasıl olacak neticesine göre karar verilmesi gerekir. Bu husus nazara alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan 1.100.00 TL vekalet ücretinin ...'den alınıp ...'a verilmesine ve yine duruşma için takdir olunan 1.100.00 TL vekalet ücretinin ...'dan alınıp ...'e verilmesine, bozma sebebine göre, her iki tarafın boşanma talepleri ve ferileri yönünden yeniden hüküm kurulması zorunlu hale geldiğinden taleplerin diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere gerekçesinde oy çokluğu sonucunda oybirliğiyle karar verildi. 11.05.2015
KARŞI OY YAZISI
Davacı (kadın) tarafından açılan boşanma davası, Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesine, davalı tarafından açılan karşı boşanma davası ise, öncelikle "zina" (TMK. m. 161), bunun kabul edilmemesi halinde "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" (TMK.m.166/1) sebebine dayanmaktadır.
Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi esas itibariyle bir bozma sebebidir (HUMK. m. 428/6). Ne var ki, mahkemece, davalı-karşı davacı vekilinin 22.11.2012 tarihli dilekçesinde gösterdiği tanıkların beyanları "ikinci tanık listesi olduğu" gerekçesiyle değerlendirilmediği ve hükme esas alınmadığı halde; davacı-karşı davalı (kadın)'ın, 2012 yılı Eylül ayında teyzesinin oğlu Ufuk' la birlikte tatile gittiği, aynı otelde kaldıkları, kocanın olayı haber alıp, kaldıkları otele geleceğini öğrenmeleri üzerine, ertesi gün ikisinin de otelden kaçarcasına ayrıldıkları, bu şahsın bir kaç kere de, koca evde yokken tarafların müşterek konutuna gelip geceleyin kaldığı ve sabah erken saatlerde evden ayrıldığı sabit kabul edilmiştir. Gerçekten de, bu husus, davalı-karşı davacı(nın), cevap ve karşı boşanma davasına ilişkin 25.9.2012 tarihli dilekçesinde gösterdiği tanıkların beyanları ve aynı dilekçede gösterilen diğer delillerle ispatlanmıştır. Bu durumda, davalı-karşı davacının, 22.11.2012 tarihli dilekçesinde "diğer tarafın cevaba cevap dilekçesinde kendisi hakkında ileri sürdüğü iddiaların doğru olmadığını ispat için" gösterdiği mahkemenin de, "ikinci tanık listesi olduğundan beyanlarını hükme esas almıyorum" dediği tanık beyanlarının değerlendirilmesinin sonuca bir etkisi olmayacaktır. Bir yargılama hatası veya eksikliğin bozma sebebi oluşturabilmesi için karar üzerinde değiştirici etkiye sabip olması gerekir. Usulü eksiklik veya hata, karara etkili değilse bozma sebebi yapılamaz (HUMK. m. 428/son). Bu bakımdan, sayın çoğunluğun "davalı-karşı davacı vekilinin 22.11.2012 tarihli dilekçesinde gösterdiği tanık beyanlarının diğer delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerektiğine" ilişkin görüşüne katılamıyoruz.
Davalı-karşı davacı tarafından açılan karşı boşanma davası, öncelikle "zina" (TMK. m. 161), bunun kabul edilmemesi halinde "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" (TMK. m. 166/1) sebebine dayandığına göre; sorun, davacı-karşı davalı (kadın)'ın, gerçekleşen eyleminin "zina" olarak kabul edilip edilmeyeceğindedir. Mahkeme, kadının gerçekleşen bu eylemini "güven sarsıcı tutum ve davranış" olarak değerlendirmiştir. Oysa, evli bir kadının, teyzesinin oğlu da olsa otuz yaşında olan bir erkekle tatile gidip, aynı otelde kalması ve bu kişiyi bir kaç kere kocası evde yokken geceleyin müşterek konuta alması zinaya delalet eder. Dosyadaki deliller karşısında kadının zinası gerçekleşmiştir. Öyleyse, karşı boşanma davasının "zina" (TMK. m. 161) sebebiyle kabulü gerekirken, değerlendirmede yanılgı sonucu Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinden boşanma kararı verilmesi doğru olmamıştır. Hükmün bu sebeple bozulması, bozma sebebine göre de, kocanın manevi tazminat talebine ilişkin temyiz itirazları ile davacı-karşı davalı (kadın)'ın temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir. Açıklanan sebeple sayın çoğunluğun bozma kararına sonucu bakımından katılmakla birlikte gerekçesine iştirak etmiyoruz.
İletişim Formu
YASAL UYARI
Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında bilgilendirme amaçlı olup reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.