Bir Usulsüz Tebligat, İcra Takibini Nasıl Kesinleştirir?

Usulsüz Tebligat Nedeniyle Takibin Kesinleşmesi Durumunda PTT ve Adalet Bakanlığı’nın Müteselsil Sorumluluğu
İcra takiplerinde tebligat, borçlunun savunma hakkını kullanabilmesi açısından hayati öneme sahiptir. Tebligatın usulüne uygun yapılmaması, borçlunun takipten haberdar olamamasına ve bu nedenle ağır hak kayıpları yaşamasına yol açabilmektedir. Özellikle borçlunun bilgisi dışında taşınmazının satılması gibi geri dönülmesi güç sonuçlar doğuran bu tür durumlarda, zarardan sorumluluğun hangi kurumlara ait olduğu önem taşır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/1436 E., 2022/267 K. sayılı kararında, borçlu adına çıkarılan ödeme emrinin PTT görevlisi tarafından gerçekte mevcut olmayan üçüncü kişilere tebliğ edildiği, buna rağmen icra müdürlüğünün takibi kesinleştirdiği bir olay incelenmiştir. Kurul, PTT görevlisinin Tebligat Kanununa aykırı davranarak gerekli dikkat ve özeni göstermemesini hizmet kusuru olarak değerlendirmiş; bu nedenle doğan zararlardan PTT’nin özel hukuk hükümleri uyarınca sorumlu tutulabileceğini kabul etmiştir.
Ayrıca aynı kararda, usulsüz tebligata rağmen takibi kesinleştiren icra müdürünün de görevini ifa ederken özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı, bu nedenle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca Devletin (Adalet Bakanlığı’nın) da sorumlu olduğu belirtilmiştir. Anılan madde uyarınca, icra dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan zararlar nedeniyle tazminat davaları yalnızca idare aleyhine açılabilir ve Devletin kusurlu memura rücu hakkı saklıdır.
Bu itibarla, PTT görevlisinin usulsüz tebligatı ile icra görevlisinin gerekli özeni göstermemesi birlikte değerlendirildiğinde, doğan zararlardan PTT ile Adalet Bakanlığı’nın müteselsilen sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmektedir. Bu tür durumlarda, hak kaybına uğrayan kişiler her iki kuruma karşı birlikte tazminat davası açabilir.
YARGITAY KARARI:
Hukuk Genel Kurulu 2017/1436 E. , 2022/267 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar ... ile Posta Telgraf Teşkilatı (PTT) Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ...’a borçlu olması nedeniyle 05.02.2002 vade tarihli ve 5.550TL bedelli bono verdiğini, davalının bu bonoyu protesto ettirmeden ihtiyati haciz başvurusunda bulunduğunu, Gaziosmanpaşa’da bulunan müvekkiline ait taşınmaz üzerine haciz konulduğunu, müvekkilinin belirttiği adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edildiğini, bunun üzerine davalı (alacaklı) vekili tarafından 12.05.2004 tarihinde Zonguldak’ta bulunan başka bir adrese tebligat çıkarılması talebinde bulunulduğunu, belirtilen adrese çıkartılan tebligatın “muhatabın yurt dışında olduğu tespit edilmiş olup tebliği mümkün olmadığından…” şeklinde düzenlenmiş tutanakla tebligat yapılmadan iade edildiğini, müvekkilinin yurt dışında olduğu öğrenilmesine rağmen yasal prosedür izlenmeden “İstanbul-Bağcılar…” adresine tebligat gönderildiğini, ödeme emrinin bu adreste önce muhatabın amca oğlu olduğunu söyleyen kişiye daha sonra da muhatabın eşi olduğunu söyleyen kişiye tebliğ edildiğini, oysa gerçekte bu isimde amca oğlu ve eşinin bulunmadığını, müvekkilinin hâlen Almanya'da ikamet ettiğini, İstanbul Gaziosmanpaşa'daki dairesinin İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2004/7168 E. sayılı dosyası ile başlatılan takip sonucunda bilgisi dışında satıldığını, yapılan satışın 26.12.2005 tarihinde öğrenildiğini, icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emrinin, kıymet takdir raporunun ve diğer hususlara dair tebligatların davalı PTT Genel Müdürlüğünde görevli dava dışı posta memuru tarafından usulsüz şekilde tebliğ edilmesi nedeniyle taşınmazının icra kanalıyla satıldığını, bu nedenle maddi ve manevi olarak zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 15.000TL maddi ve 5.000TL manevi tazminatın 19.07.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5. Davalı Posta Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; dava konusu tebligatların yapılmasında herhangi bir usulsüzlük bulunmadığını, İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2004/7168 E. sayılı dosyasında yer alan “..., İnönü mah. Sokak no: 30/7 no:26 Bağcılar/İstanbul” adresli tebligatın 17.07.2004 tarihinde Bahçelievler Posta Dağıtım ve Toplama Merkezi kayıtlarına girdiğini ve Tebligat Kanunu’nun 16. maddesi gereğince tebliğ yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın idari yargıda açılması gerektiğini, davacı tarafın işlemi yapan icra memuru hakkında dava açabilmesi mümkün olduğundan ... aleyhine husumet yöneltilemeyeceğini, icra müdürü tarafından yapılan işlemlerin usul ve yasaya uygun olduğunu, alacaklı vekilinin bildirdiği adreslere tebligatlar yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı ... davaya cevap vermemiş, ancak duruşmadaki beyanında davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
8. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.06.2012 tarihli ve 2006/339 E., 2012/148 K. sayılı kararı ile; davalıların sorumluluklarının ayrı ayrı belirlenmesi gerektiği, davalılardan ...’ın ceza dosyasında tanık olarak alınan beyanında, adresi borçlunun abisinden aldığını bildirdiği, her ne kadar ceza mahkemesinde beraat etmiş ise de, “beraat” delil yetersizliğinden kaynaklandığı için 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesi kapsamında mahkemeyi bağlamayacağı, bu sebeple davalı ...’in oluşan zarardan sorumlu tutulduğu, davalı PTT'nin görevlisi olan İshak Kurtbeyoğlu hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan dolayı açılan davada suç vasfının değiştiği ve görevi ihmal suçundan mahkûmiyet hükmü kurulduğu, tebligat işlemlerini yaparken gerekli dikkat ve özeni göstermediği, bu nedenle davalı PTT’nin meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, ayrıca davalı ... görevlisinin “Devrek, Zonguldak” adresine yaptığı tebligat "yurt dışında" meşruhatı ile iade edildiği hâlde, alacaklı vekilinin bildirdiği adrese ve her ikisinin de bizzat kendisine olmamak kaydıyla tebligat yaptığı, tebligat yaptığı kişilerin kimlik bilgilerini kontrol etmediği, Tebligat Kanunu hükümleri gereğince borçlunun yurt dışı adresinin araştırılmadığı, davacının zararından davalı ... Bakanlığının da sorumlu tutulması gerektiği, ayrıca davalıların haksız fiilleri nedeniyle davacının kişilik haklarının hukuka aykırı bir şekilde saldırıya uğradığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 13.000TL maddi tazminat ile 1.000TL manevi tazminatın 19.04.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.03.2014 tarihli ve 2013/8842 E., 2014/5067 K. sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı ...'ın tüm temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalı PTT Genel Müdürlüğü’nün temyiz itirazları yönünden;
Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, aleyhine yapılan icra takibi kapsamında, kendi adına İcra Müdürlüğü’nce gönderilen ödeme emrine, kıymet takdir raporuna ve diğer hususlara dair tebligatların davalı PTT Genel Müdürlüğü’nde görevli dava dışı posta memuru tarafından, usulsüz bir şekilde tebliğ yapılması nedeniyle taşınmazının icra kanalıyla satılması sonucu uğramış olduğu maddi ve manevi zararın tazminini istemiştir.
Mahkemece işin esası incelenerek istemin bir bölümü kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden; davalı PTT Genel Müdürlüğü’ne yöneltilen davanın, davacıya icra müdürlüğünce çıkarılan tebligatın, davalı idare çalışanı tarafından tebliği sırasında gerekli özenin gösterilmeyerek usulsüz olarak yapılması sonucu davacının zarara uğraması hukuksal nedenine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Adli makamlarca, dava ya da takibin muhataplarına yapılan tebligatların doğru ve güvenli bir şekilde adrese teslimi ve bu kapsamdaki işlerin denetlenmesi PTT Genel Müdürlüğü'nün kamu hizmeti kapsamındaki görevleri arasındadır. Özellikle adli makamlarca yapılan tebligatlarla ilgili 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 1. ve geçici 1. maddeleri ile 5584 Sayılı Posta Kanunu'nun 1. ve 2. maddeleri dikkate alındığında; davalı idarenin adli tebligatlarla ilgili faaliyetleri tekel şeklinde yürütülen kamusal bir faaliyet olduğundan, bu görevin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi hizmet kusuru niteliğindedir. İdare’nin işlemi ya da eylemi nedeni ile doğan zararlardan dolayı; İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince İdare’ye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. Görev sorunu, açıkça veya hiç ileri sürülmese de kendiliğinden dikkate alınır. Mahkemece anılan davalı yönünden yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile işin esası incelenerek karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
3-Davalı ...'nın temyiz itirazlarına gelince;
Davalılardan ... tarafından davacı aleyhine bonoya dayalı olarak İstanbul 3. İcra Müdürlüğü'nün 2004/7168 sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde ödeme emri takip talebinde ve bonoda borçlu adresi olarak gösterilen "Yeni Mah. Gazi Sok. No: 22 Devrek/Zonguldak" adresine çıkartılmış, mahalle muhtar vekilinin "muhatabın gösterilen adreste tanınmadığı" beyanına istinaden iade edilmiştir. Alacaklı vekili tarafından borçlunun yeni adresi olarak bildirilen "Merkez Mah. 67800 Çağlar, No:15 Devrek/Zonguldak" adresine çıkartılan ödeme emri muhtarın "muhatabın yurt dışında olduğu..."beyanına istinaden iade edilmiştir. Daha sonra yeniden borçlu adresi olarak bildirilen "İnönü Mah. 30/7 Sok. No:26 Bağcılar/İstanbul" adresine ödeme emri tebliğe çıkartılmış" 19.07.2004 tarihinde birlikte sakin amca oğlu Adem Subaşına tebliğ edilmiş, takibin kesinleşmesinden sonra da kıymet takdir raporu aynı adrese tebliğe çıkarılarak muhatabın eşi olduğu belirtilen kişiye tebliğ edilmiştir. Bundan sonraki tebligatlar da aynı adrese çıkartılarak davacıya ait bağımsız bölümün açık artırma sonucu 18.01.2005 tarihinde satışı gerçekleştirilmiştir.
Davalı ... aleyhine icra müdürünün usulsüz tebligata rağmen icra takibini kesinleştirdiği, gerekli özeni göstermediği, icra müdürünün de kusurunun bulunduğu gerekçesiyle dava açılmıştır. İcra müdürünün muhatap adına tebligat yapılan kişilerin gerçekte var olup olmadıklarını ve kimlik bilgilerini kontrol etme yükümlülüğü bulunmadığından davacı zararından davalı ...'nın sorumlu tutularak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir …” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
11. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.12.2014 tarihli ve 2014/16399 E., 2014/17025 K. sayılı kararı ile;
“…1-Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme istekleri reddolunmalıdır.
2-Davacının davalı PTT Genel Müdürlüğü'ne yönelik karar düzeltme itirazına gelince;
Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiş, Dairemizin 26/03/2014 gün 2013/8842 Esas ve 2014/5067 Karar sayılı ilamı ile bozulmuş, davacı karar düzeltme istemiştir.
Davacı, aleyhine yapılan icra takibi kapsamında, kendi adına İcra Müdürlüğü’nce gönderilen ödeme emrine, kıymet takdir raporuna ve diğer hususlara dair tebligatların davalı PTT Genel Müdürlüğü’nde görevli dava dışı posta memuru tarafından, usulsüz bir şekilde tebliğ yapılması nedeniyle taşınmazının icra kanalıyla satılması sonucu uğramış olduğu maddi ve manevi zararın tazminini istemiştir.
Mahkemece işin esası incelenerek istemin bir bölümü kabul edilmiş, karar davalı PTT Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizce, davalı idarenin faaliyetinin kamu hizmeti kapsamında olduğu, idare mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Dairemizce yeniden yapılan incelemede; Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) olarak görev yapan PTT Genel Müdürlüğünün görevleri, 23/05/2013 tarihli ve 28655 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6475 Sayılı “Posta Hizmetleri Kanunu” ile yeniden düzenlenmiş, kurum “Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi” adını almış, 02/09/2013 tarihinde Ticaret Siciline kayıtla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve özel hukuk hükümlerine tabi bir Anonim Şirket olarak faaliyetine başlamıştır. 6475 Sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ise, T.C. Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü’nün, sektörde Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet yapan diğer şirketlerle eşit koşullarda rekabet edebilir hale gelmesi amacıyla PTT A.Ş. olarak yapılandırılmasının öngörüldüğü açıkça ifade edilmiştir. Diğer yandan, 6475 Sayılı Kanun m.21/2’de, PTT A.Ş.’nin sermayesinin tamamının Hazine’ye ait olduğu hüküm altına alınmıştır.
Tüm bu yasal düzenlemelerden, davalı kurumun bir özel hukuk tüzel kişisi olduğu, özel hukuk kurallarına göre yönetileceği ve faaliyet göstereceği, eylem ve işlemlerinin idari eylem ve işlem niteliğinde olmayıp diğer özel hukuk tüzel kişilerinde olduğu gibi, özel hukuka ilişkin bulunduğu sonucuna varılmalıdır.
Şu halde, davalının açıklanan niteliği gereği, eldeki uyuşmazlığa idari yargı yerinde değil, adli yargı yerinde bakılması gerektiği anlaşılmakla; mahkemenin kararı usul ve yasaya uygun olup kararın onanması gerekirken bozulmuş olduğundan davacının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin bozma kararı kaldırılmalı ve karar açıklanan nedenle onanmalıdır” gerekçesiyle davacının davalı PTT Genel Müdürlüğüne yönelik karar düzeltme isteminin (2) no’lu bentte gösterilen nedenle kabulüne, 26.03.2014 tarihli ve 2013/8842 E., 2014/5067 K. sayılı bozma kararının kaldırılmasına, kararın yukarıda belirtilen nedenlerle onanmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
13. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.06.2015 tarih ve 2015/71 E., 2015/229 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.12.2014 tarihli ve 2014/16399 E., 2014/17025 K. sayılı karar düzeltme ilamının (2) numaralı bozma sebebine uyulmasına, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.03.2014 tarihli ve 2013/8842 E.,2014/5067 K. sayılı ilamının (3) numaralı bozma sebebine karşı ise önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
14. Direnme kararı süresi içinde davalılar ... ile PTT Genel Müdürlüğü vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra müdürünün muhatap adına tebligat yapılan kişilerin gerçekte var olup olmadıklarını araştırma ve kimlik bilgilerini kontrol etme yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı, "yurt dışında olduğundan tebliğ mümkün olmamıştır" meşruhatı ile bilâ tebliğ iade edilen tebligat üzerine borçlunun yurt dışı adresinin usulünce araştırılmasının gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre davalı ... Bakanlığının sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede;
16. Mahkemece işin esasına yönelik verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalıların temyizi üzerine Özel Dairenin 26.03.2014 tarihli ve 2013/8842 E., 2014/5067 K. sayılı kararı ile davalılardan PTT yönünden idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle bozulmuş; davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine bu sefer Özel Dairenin 11.12.2014 tarihli ve 2014/16399 E., 2014/17025 K. sayılı kararı ile davalı PTT yönünden “… eldeki uyuşmazlığa idari yargı yerinde değil, adli yargı yerinde bakılması gerektiği anlaşılmakla; mahkemenin kararı usul ve yasaya uygun olup kararın onanması gerekirken bozulmuş olduğundan davacının karar düzeltme istemi kabul edilmeli, Dairemizin bozma kararı kaldırılmalı ve karar açıklanan nedenle onanmalıdır” şeklinde karar verilmiş ve mahkemece bozma ilamına kısmen uyulmuştur.
17. Bu durumda; davalı PTT Genel Müdürlüğü hakkında verilen kararın onanarak kesinleştiği dikkate alındığında direnme kararının PTT Genel Müdürlüğü vekilince temyiz edilmesi hukukî sonuç doğurmayacağından temyiz isteminin incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
B) Davalı ... vekilinin temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede;
18. Dava, icra dairesi görevlilerinin kusurlu davranışlarından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
19. İcra ve iflas dairesi görevlilerinin hukukî sorumlulukları 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 5. maddesinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun “Sorumluluk” başlıklı 5. maddesinde;
“İcra ve İflas Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davaları, ancak idare aleyhine açılabilir. Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkı saklıdır. Bu davalara adliye mahkemelerinde bakılır.” hükmü yer almaktadır.
20. Maddede icra ve iflas dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davalarının idare aleyhine açılabileceği ve idarenin kusuru bulunan görevlilere rücu etme hakkı olduğu düzenlenmiştir. İdarenin icra ve iflas dairesi görevlilerinin verdiği zarardan sorumlu tutulabilmesi için, zarara sebep olan memurun görevini yaparken hukuka aykırı davranması, görevlilerin kusurlu hareket etmiş olmaları, kusurlu işlem ve eylem ile ilgili kişinin zarara uğramış olması ve kusurlu işlem veya eylem ile uğranılan zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir.
21. İcra dairesi görevlilerinin kusurlu olmalarından maksat, normal niteliklere sahip bir icra müdüründen (veya memurundan) beklenmeyecek şekilde işlem veya eylem yapmış olmasıdır. İcra müdürü açık kanun hükmüne aykırı hareket etmişse kusurlu sayılır. Ayrıca aranan kusur, kast veya ihmal şeklinde olabilir (Kuru/Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınevi, Eylül 2016, s. 61).
22. Yukarıda belirtildiği üzere, icra müdürünün kusurlu işlem veya eylemi sonucunda ilgili kişinin bir zarara uğraması gerekmektedir. Bu zarar maddi zarar olup manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmez.
23. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı (alacaklı) ... tarafından davacı (borçlu) aleyhine İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2004/7168 E. sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, ödeme emrinin takip talebinde ve bonoda borçlu adresi olarak gösterilen "Yeni Mah. Gazi Sok. No: 22 Devrek/Zonguldak" adresine çıkartıldığı, mahalle muhtarı vekilinin "muhatabın gösterilen adreste tanınmadığı" beyanına istinaden tebligatın iade edildiği, bunun üzerine alacaklı vekili tarafından borçlunun yeni adresi olarak bildirilen "Merkez Mah. 67800 No:15, Çağlar, Devrek/Zonguldak" adresine ödeme emri tebliğe çıkartıldığı, ancak “muhatabın yurt dışında olduğu tespit edilmiş olup tebliği mümkün olmadığından…” şeklinde meşruhata binaen düzenlenen tutanakla iade edildiği, bunun üzerine borçlunun yeni adresi olarak bildirilen "İnönü Mah. 30/7 Sok. No:26 Bağcılar/İstanbul" adresine ödeme emri tebliğe çıkartılarak muhatabın gerçekte amca oğlu olmayan kişiye tebliğ edilerek takibin kesinleştirildiği, takibin kesinleşmesinden sonra kıymet takdir raporunun da aynı adreste muhatabın gerçekte eşi olmayan fakat eşi olduğunu belirten kişiye tebliğ edildiği, böylece davacıya ait bağımsız bölümün açık artırma yoluyla satıldığı anlaşılmaktadır.
24. Davalı ... aleyhine, icra müdürünün usulsüz tebligata rağmen icra takibini kesinleştirdiği, gerekli özeni göstermediği ve icra müdürünün de kusurunun bulunduğu gerekçesiyle eldeki dava açılmıştır. Muhatabın yurt dışında olduğu belirtilmesine rağmen gerekli prosedürler izlenmeden tebligat yapılarak Tebligat Kanunu hükümlerine açıkça aykırı davranılması, muhatap adına tebligat yapılan kişilerin gerçekte var olup olmadıklarını araştırılmaması ve usulsüz tebligata rağmen icra takibinin kesinleştirilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde icra dairesi görevlilerinin kusurlu olduklarının kabulü ile davalı ... Bakanlığının sorumluluğu benimsenerek davacının uğradığı zararın karşılanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
25. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; icra memurunun eyleminde haksız fiil koşulları bulunmadığından kusursuz sorumluluğu bulunan idarenin de tazminat ödeme yükümlülüğü doğmayacağı, posta memuru tarafından tebliğ yapılan kişilerin kimliği kontrol edilmeden ve gerekli araştırmalar yapılmadan tebliğ yapılmasının tebliğ memurunun ağır kusuru olduğu, üçüncü kişinin ağır kusuru illiyet bağını keseceğinden idarenin kusursuz sorumluluğundan bahsedilemeyeceği, davalı ... yönünden Özel Daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken direnme kararı verilmesinin doğru olmadığı, açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
27. Ne var ki, Özel Dairece tazminat kapsamı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Davalı PTT Genel Müdürlüğü vekilince direnme kararının temyiz edilmesi hukukî sonuç doğurmayacağından TEMYİZ İSTEMİNİN İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA oy birliği ile (III-A),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2- Direnme uygun olduğundan, davalı ... vekilinin hükmedilen tazminat kapsamına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE oy çokluğu ile (III-B),
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 08.03.2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu 5. maddede, İcra ve İflâs Dairesi görevlilerinin kusurlarından doğan tazminat davalarının, ancak idare aleyhine açılabileceği, Devletin, zararın meydana gelmesinde kusuru bulunan görevlilere rücu hakkının saklı olduğu ve bu davalara adliye mahkemelerinde bakılacağı düzenlenmiştir.
İcra ve İflâs Dairesi görevlilerinin kusurlarından dolayı bu maddede düzenlenen Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk esasına dayalıdır. Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluk olsa da sorumluluğun kaynağı görevlilerin kusurlarıyla verdikleri zararlar olduğundan bu maddeden kaynaklanan sorumlulukta kusur sorumluluğu ile kusursuz sorumluluk hükümleri birlikte değerlendirilmelidir.
Sözü edilen maddedeki düzenleme haksız fiile ilişkin bir düzenleme olmakla birlikte burada sorumluluğun diğer esasları düzenlenmiş olmadığından bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri uygulanacaktır.
Hukukumuzda kusur sorumluluğunu esas alan düzenlemeler bulunduğu gibi, kusursuz sorumluluğu esas alan hükümler de bulunmaktadır. Haksız fiil düzenlemeleri kusur sorumluluğu ise de haksız fiil hükümleriyle açıklanamayan hatta haksız fiil hükümlerinin yeterli gelmediği bazı sorumluluk hâlleri de kusursuz sorumluluk esasına dayanmaktadır.
Hukukumuzda yer alan kusursuz sorumluluk hâllerine örnek vermek gerekirse, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zarara ilişkin hakkaniyet sorumluluğu (TBK 65, BK 54), adam çalıştıranın sorumluluğu (TBK 66 BK 55), hayvan bulunduranın sorumluluğu (TBK 67 BK 56), yapı malikinin sorumluluğu (TBK 69 BK 58), tehlike arzeden işletme faaliyetinden doğan zarar sorumluluğu (TBK 71), araç işleteninin sorumluluğu (KTK 85 ), ev başkanının sorumluluğu (TMK 369) hükümleri verilebilir.
818 sayılı Borçlar Kanununda kusur unsuru içermeyen sorumluluk hâlleri bulunmasına rağmen kusursuz sorumluluğun esaslarına yer verilmemiştir. Hukukumuzda kusursuz sorumluluğun hukukî altyapısına ilişkin temel ilkelere esas olarak, adam çalıştıran kimsenin sorumluluğuyla ilgili olan 27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında yer verilmiş ve 22.6.1966 tarih 7/7 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında da bu ilkeler tekrarlanmıştır.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK'da ise yukarıda sözünü ettiğimiz sorumluluk hâlleri kusursuz sorumluluk üst başlığı altında düzenlenmiş ve yeni bir hüküm olarak tehlike sorumluluğu ve denkleştirme başlığı altında 71. maddede tehlike arzeden işletme faaliyetinden doğan zarar düzenlenmiştir.
27.3.1957 tarih ve 1/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında kusursuz sorumlulukla ilgili olarak; 19. Yüzyılın ortalarına doğru tatbik sahasına giren yeni keşifler ve bu arada sanayiin ve ziraatın gösterdiği olağanüstü gelişmeler ve iktisadi hayata hakim olan makineleşme hareketi, insanlar arasındaki münasebetleri eskisine göre çok sıklaştırdığı gibi tehlike ihtimallerini eskisine göre pek çok artırdığı cihetle kusura dayanan sorumluluk sistemi ile zararların karşılanmasına bir çok hâllerde imkân kalmadığı görüldüğünden, kanunlara, sırf zarar tehlikesinin mevcut olması esasına dayanan bir takım sorumluluk hükümleri konulmasına zaruret duyulduğu, bunlara kusursuz sorumluluk hükümleri yahut tehlike esasına dayanan sorumluluk hükümleri denildiği belirtilmiştir.
818 sayılı BK’nın 41. maddesi (TBK 49) uyarınca haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için bir fiilin bulunması, fiilin hukuka aykırı olması, kusurun bulunması, hukuka aykırı fiille zarar verilmesi ve hukuka aykırı fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Böylelikle haksız fiilin; fiil, hukuka aykırılık, kusur, zarar ve uygun illiyet bağından ibaret olmak üzere beş unsuru bulunduğu söylenebilir. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemeyecektir. Kusursuz sorumlulukta ise bu koşullar, eylem, hukuka aykırılık, zarar ve illiyet bağı yönünden aynı olup kusur şartı aranmamaktadır.
Bu unsurlara kısaca değinmek gerekirse; haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için öncellikle sorumlu tutulacak kişinin işlediği bir fiilin bulunması gerekmektedir. Kendisinden tazminat istenen şahsın bir fiili yoksa sorumluluğu da söz konusu olmaz.
Bununla birlikte haksız fiil sorumluğunun doğabilmesi için sadece fiilin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda fiilin hukuka aykırı olması gerekmektedir.
Kusura dayanan haksız fiil sorumluluğu için aranan diğer ve en önemli şartlarından biri de hukuka aykırı fiili işleyen kişinin kusurlu olmasıdır. Hukuka aykırılık, fiilin bir hukuk kuralına aykırı olduğunu, kusur ise bu hukuk kuralına aykırı fiile ilişkin iradesi sebebiyle fiili işleyen kişinin davranışının kınanan bir davranış olmasını ifade eder.
Haksız fiil sorumluluğundan söz edebilmek için gereken diğer bir şart ise zararın ortaya çıkmasıdır. TBK'nın 49. maddesi zarardan bahsetmekle beraber kanunda zarar tanımı yapılmamıştır. Doktrin ve yargısal içtihatlarda zarar “geniş anlamda zarar” ve “dar anlamda zarar” olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Geniş anlamda zarar, bir kişinin mal varlığında veya kişi varlığında (manevi varlığında) iradesi dışında meydana gelen eksilmeler, dar anlamda zarar ise teknik anlamdaki maddi zararı ifade etmekte olup, bu zarara mal varlığı zararı da denilmektedir.
Hukuka aykırı bir fiil işleyen kimse ancak bu fiilinin sebep olduğu zararları tazminle yükümlüdür. Ancak, fiil ile arasında uygun illiyet bulunmayan bir zararın tazmini istenemez. Fakat fiille uygun illiyet bağı bulunan bütün zararlardan faili sorumlu tutmak da adil olmayabilir. Hayat tecrübelerine göre, bir fiilin, olayların normal akışında meydana getirebileceği zararlarla olan mantıki illiyet bağına uygun illiyet bağı denilmektedir. Uygun illiyet zinciri içinde bir sebebin zararı meydana getirmeye uygun bir sebep olup olmadığı araştırılacaktır.
Borçlar Kanunu 43. (TBK 51) maddede hâkimin, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak tazminatın kapsamını ve ödeme biçimini belirleyeceği hükme bağlanmıştır.
Kusursuz sorumluluk ise illiyete dayalı sorumluluk olduğundan illiyet bağının bulunmaması veya illiyet bağının kesilmesi hâlinde sorumluluk doğmayacaktır. Zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusuru illiyet bağını keseceğinden kusursuz sorumluluk nedeniyle tazminat isteme hakkı ortadan kalkacaktır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davalılardan ... tarafından davacı aleyhine bonoya dayalı olarak İstanbul 3. İcra Müdürlüğü'nün 2004/7168 sayılı dosyası ile yapılan icra takibinde ödeme emri takip talebinde ve bonoda borçlu adresi olarak gösterilen "Yeni Mah. Gazi Sok. No: 22 Devrek/Zonguldak" adresine çıkartılmış, mahalle muhtar vekilinin "muhatabın gösterilen adreste tanınmadığı" beyanına istinaden iade edilmiştir. Alacaklı vekili tarafından borçlunun yeni adresi olarak bildirilen "Merkez Mah. 67800 Çağlar, No:15 Devrek/Zonguldak" adresine çıkartılan ödeme emri muhtarın "muhatabın yurt dışında olduğu..."beyanına istinaden iade edilmiştir. Daha sonra yeniden borçlu adresi olarak bildirilen "İnönü Mah. 30/7 Sok. No:26 Bağcılar/İstanbul" adresine ödeme emri tebliğe çıkartılmış" 19.07.2004 tarihinde birlikte sakin amca oğlu Adem Subaşı'na tebliğ edilmiş, takibin kesinleşmesinden sonra da kıymet takdir raporu aynı adrese tebliğe çıkarılarak muhatabın eşi olduğu belirtilen kişiye tebliğ edilmiştir. Bundan sonraki tebligatlar da aynı adrese çıkartılarak davacıya ait bağımsız bölümün açık artırma sonucu 18.01.2005 tarihinde satışı gerçekleştirilmiştir.
Yapılan takipte borçlu görünen davacı ...’na takip dosyasında çıkarılan ikinci tebligat muhatabın yurt dışında olduğu meşruhatıyla iade edilmiş olup yurt dışında devamlı yaşamaya ilişkin kesin bir bilgiyi ve belli bir adresi içermemektedir. Bu tebliğin yapılamaması üzerine sonradan bildiren başka yurt içi adreslerine tebliğ çıkarılmış olması yurt dışında yaşadığı bilinen kişiye yurt içindeki bir adrese tebliğ çıkarıldığı anlamına gelmemektedir. Zira tebligatın ulaştığı tarihte yurt dışında bulunan kimsenin diğer tebligatların ulaştığı tarihte yurda dönmüş olması da mümkündür.
Dosyaya bildirilen İstanbul adresine tebliğ çıkarılması, taraf talebine bağlı bir işlem olup dosyada tarafın bu konuda talebini içeren bir dilekçe bulunmasa da alacaklı yapılan bu tebliğ işlemlerine tutunarak sonraki işlemleri devam ettirdiğine göre adres bildiriminin alacaklı tarafından yapıldığının kabulü gerekir.
Yurt dışında yaşadığı meşruhatını içeren ve iade gelen tebligata rağmen yurt içi adresi gösterilerek tebliğ yapılması talebinin kabul edilmesi kusurlu bir davranış kabul edilse bile tebliğin tamamlanarak yapılmış sayılmasını gerektiren işlemler postacı tarafından yapılmakta olup aynı çatı altında oturmayan, o yerde bulunmayan kişilere gerçeğe aykırı tebliğ yapıldığını icra memuru bilebilecek durumda olmadığından geçerli biçimde yapılmış görünen tebliğleri esas alarak işlemlere devam edilmesi ve taşınmazın satılmasında icra memuruna yüklenebilecek bir kusur bulunmamaktadır. Zira zarara neden olan olay, postacının tebliğ yaptığı kişinin kimliğini kontrol etmemesi muhatabın o yerde oturup oturmadığını tam olarak araştırmaksızın tebliğ yapması olduğundan icra memurunun tebliğ çıkarma eylemi tek başına tebliğ sonucunu gerçekleştirmemekte, zarara neden olan eylem gerçeğe aykırı biçimde tebliğ işlemlerinin tamamlanması olmakta icra memuru eylemi ile meydana gelen sonuç arasında illiyet bağı da kurulamamaktadır.
İcra memurunun gerçeğe aykırı tebliğ yapılmasını sağlamak için alacaklı ve posta görevlisi ile el ve işbirliği içinde hareket ettiği ve gerçeğe aykırı tebliğ yapılması için bu tebliğleri bilerek çıkardığı konusunda dosya kapsamında bir delil de yoktur.
İcra memuru eyleminde haksız fiil koşulları bulunmadığından bu memurların kusuruna dayalı kusursuz sorumluluğu bulunan idarenin de tazminat ödeme yükümlülüğü doğmamıştır. Kaldı ki bu tebliğleri çıkarmak bir an için kusur kabul edilse bile tebliğin sonuç doğurması ve işlemlere esas alınabilmesi için gerekli işlemler postacı tarafından yapılmakta olup tebliğ yapılan kişilerin kimliği kontrol edilmeden ve gerekli araştırmalar yapılmadan tebliğ yapılması tebliğ görevlisinin ağır kusuru olup üçüncü kişinin ağır kusuru illiyet bağını keseceğinden idarenin kusursuz sorumluluğu doğduğundan da söz edilemez.
... yönünden Özel Daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne dair önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle Özel Daire kararı gibi hükmün bozulması görüşünde olduğumdan direnme uygun bulunarak miktar incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
İletişim Formu
YASAL UYARI
Bu sitede bulunan her türlü bilgi, yazı ve yapılan açıklamalar 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve Türkiye Barolar Birliği’nin meslek kuralları bağlamında bilgilendirme amaçlı olup reklam amacı taşımaz. Bu nedenle, haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Ziyaretçiler ve Müvekkillerin, Sitede yayımda olan bilgiler nedeniyle zarara uğradıkları iddiası bakımından Hukuk Büromuz herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.